ŞİDDETİN OLUŞUMU VE ÇEŞİTLERİ
Şiddet tanımlarının tümü kişinin bedensel ve/veya ruhsal bütünlüğüne zarar veren bir
davranışın varlığına vurgu yapar. Zararın nesnel ve öznel ölçütlerinin neler olduğunun net bir
tanımını yapmak zordur. Bir başka deyişle şiddetin tanımı fiziksel zarar vermeden sembolik zarar
vermeye doğru genişleyen bir evrim geçirmektedir. Sembolik şiddet anlayışında şiddetin maddi
olduğu kadar zihinsel olduğu da vurgulanır. Sembolik şiddet zihinsel olarak kimliklerin saldırıya
uğratılmasıyla oluşturulur.
Bu konudaki en temel soru; insanın kurt mu, kuzu mu olduğu sorusudur. Hayvanlarla algılı
araştırmalar daha önceden bilinenlerin aksine hayvanlarda her an boşalmaya hazır bir saldırganlık
dürtüsünün olmadığı, yaşam alanlarının ve yavrularının yabancılardan korunması, eş bulmak,
liderlik ve beslenme dürtülerinin engellenmesi sonucunda saldırganlaşabildiklerini göstermektedir.
Yanı, doğal yasamda hayvanlar ansızın saldırmaya başlamazlar.
İnsan saldırganlığının engellenme ile yakından ilgisi olmakla birlikte, insanda öfke ve
saldırganlık yaratan durumlar hayvanlarla kıyaslanmayacak kadar çeşitli, karışık, bir başka deyişle
insanidir. İnsan yavrusu, kültürün dilin simgesel dünyasına girerek, sosyalleşerek insanlaşır. Bu
insanlaştırıcı süreç, insanın biyolojik ve içgüdüsel gereksinimlerinin kültür içinde yeniden
tanımlandığı bir süreçtir. Saldırganlık, benliğin egemenlik hissinin sarsılmasına verdiği bir yanıttır.
Bir toplum icinde ötekilerin gözünde değerli, sevilen, güçlü, egemen, etkin, güvenilir ve üstün
olmak isteriz. Bunlar narsistik ideallerdir. İnsanın en büyük incinme kaynağı narsisizmdir.
Saldırganlık bu incinme tarafından davet edilir. Şiddeti narsistik kurgularımızla, yani insan
olmamızla açıklamayı göze almak, onu anlamak ve önlemek yolunda atılacak en önemli adımdır.
Ancak bu adımın ardından insanın saldırganlığını; toplumsal, kültürel, ruhsal, sınıfsal, cinsel, etik,
dini, biyolojik yönleri ile anlaşılır kılabiliriz.
Şiddete dönüşmeyen tepki olarak saldırganlık yıkıma ve yıkıcı şiddete karşı yaşamı
savunmanın, evrensel insanlık değerlerini koruma mücadelesinin, sanat, politika, spor gibi
faaliyetlerin enerjisi olabilir. Bu saldırganlık türüne sağ kalım yönelimli saldırganlık denir. Zaten
uygarlık da bu sağ kalım mücadelesinin toplamıdır.
Şiddetin en temel ve hastalıklı olmayan şekli; oyuncu şiddetidir. İnsanlar ülkelerin, şehirlerin
birbirleriyle mücadele etmesine olanak sağlayan sporlar yaratmışlardır. Bu yarışmaların, savaş
sırasındaki çarpışmaların yerine geçtiği söylenebilir. Stadlarda toplarla, ağırlıklarla savaşmak,
siperlerde tüfeklerle savaşmaktan daha iyidir. Yinede bu sporların pek çoğu şiddet içerir ve acıya
neden olurlar. Sonuçta insanlar aşk mektubu yazma olimpiyatları düzenlemiyorlar.
Tepkisel şiddet ise çok daha büyük bir öneme sahiptir. Tepkisel şiddette kişinin kendisinin
yada başkasının yaşamını, özgürlüğünü, onurunu, mülkiyetini korumak için başvurduğu şiddetten
bahsedilir. Bu şiddetin temeli korkuda yatmaktadır. Korku gerçek yada hayali, bilinçli yada bilinçsiz
olabilir.
‘Sık sık tehdit altında olma duygusu ve sonuçta tepkisel şiddet gerçekliğe değil, insan
aklının yönlendirmesine dayanır. Siyasi yada dini liderler taraftarlarını bir düşman tarafından tehdit
edildiklerine ikna ederler ve böylece öznel bir tepkisel düşmanlık yaratırlar.’ (E. Fromm)
Tepkisel şiddetin bir başka yanı da engellenmenin yarattığı bir şiddet olmasıdır. Bir arzu
yada ihtiyaç engellendiği zaman, saldırganlık tetiklenir. Günümüzde ihtiyaç ve arzuların
engellenmesi neredeyse evrenseldir ve bu koşullarda sürekli olarak şiddet ve saldırganlığın
sergilenmesi şaşırtıcı değildir.
Daha ötesinde kinci şiddet yer alır. Burada amaç tepkisel şiddetteki gibi zarar görme
tehlikesini bertaraf etmek değildir. Zarar ve kayıp zaten oluşmuştur. Öz saygıyı onarmanın tek bir
yolu vardır göze göz ve dişe diş intikam almak. İntikam duygusunun en güçlü haliyle en geri
(ekonomik, kültürel ve duygusal açıdan) gruplarda görüldüğüne tanık oluruz. Bu nedenle yoksulluk
çekenler intikam duygusunun da odağındadırlar. Kinci şiddete neden olan bir diğer faktör inancın
kaybıdır. İyiliğe, adalete olan inancın kaybı. Derinden aldatılan ve düş kırıklığına uğrayan kişi
yıkıcılığa yönelir.
ŞİDDETE MARUZ KALMANIN SONUÇLARI
Türkiye çok sık olasılıkla iş ve trafik kazaları, doğal ve doğal olmayan afetler, insan hakları
ihlalleri ile kadın erkek ve çocuklar için şiddete maruz kalma risklerinin çok yüksek olduğu bir
ülkedir.
Şiddet deneyimleri ve yaşanma biçimleri çok farklılıklar gösterdikleri gibi bunlara bağlı
ortaya çıkan ruhsal sorunlar da çok farklılıklar gösterir. Travmatik deneyimlerin öznel ve nesnel iki
yönü vardır. Nesnel olanın sorusu ‘Ne oldu?’ dur. Öznel olanın sorusu ise ‘Kişi bunu nasıl algıladı?’
dır. Kişinin olaya yüklediği anlam travma sonrası sürecin belirleyicisi olacaktır.
Şiddete maruz kalmak veya tanık olmak, kişilerde genellikle düşünsel, duygusal ve
davranışsal boyutta değişikliklere ve travma öncesi dengenin bozulmasına yol açsada, her zaman
ruhsal hastalıkla sonuçlanmaz. Çok sayıda bireysel, durumsal ve sosyal değişkenin risk yarattığı
bilinmektedir.
Risk yaratan faktörler arasında travmanın tipi, yaralanmanın derecesi, algılanan yaşamsal
tehdit düzeyi, travmanın tahmin ve kontrol edilemezliği, genç olma, kadın olma, düşük sosyo
ekonomik düzeyde olma, geçmiş travma öyküsüne sahip olma, işlevsel olmayan stres ile baş etme
yollarının kullanımı sayılabilir.
AKUT STRES TEPKİSİ
Geçici, ağır bir bozukluk olup başka bir ruhsal bozukluğu olmayan bireylerde, olağandışı bir
fiziksel veya ruhsal strese yanıt olarak gelişir. Genellikle saatler veya günleri içerisinde azalarak
geçer. Stres etkeni, bireyin veya yakınlarının güvenliği ve fiziksel bütünlüklerini tehdit eden
travmatik bir olay (örneğin doğal yıkım olaylar, kaza, savaş, saldırıya uğrama, tecavüz) ya da
bireyin içinde bulunduğu sosyal konumu ya da ilişkilerinde olan ani ve tehdit edici değişiklikler
(örneğin yakınlarından birkaç kişiyi birden kaybetme veya evinin yanması gibi) olabilir. Eğer fiziksel
bitkinlik veya organik etmenler (örneğin yaşlılık) varsa bu bozukluğun gelişme riski daha fazladır.
Bireye özgü kırılganlık ve baş etme yetisi akut strese tepki rahatsızlığının ortaya çıkışı ve
şiddetini belirlemede önemli bir yol oynar. Olağandışı stresle karşı karşıya kalan herkeste bu
rahatsızlığın çıkmaması bunu kanıtlamaktadır Belirtiler çeşitlilik gösterirler fakat tipik olarak
başlangıçta bir şaşkınlık/sersemlik dönemi vardır. Bu dönemde bilinçte hafif bir bozukluk, dikkatte
azalma, uyaranları anlamada güçlük ve yönelim bozukluğu olur. Bu dönemden sonra sosyal
çekilme (ki bu disosiyatif stupor biçimini alabilir) ya da ajitasyon ve aşırı hareketkilik (kaçma tepkisi
veya füg) gelişebilir. Panik bunaltısınının otonomik belirtileri (taşikardi, terleme, kızarma) genellikle
bulunur. Belirtiler stresli uyaranın veya olayın etkisinden sonra dakikalar içinde ortaya çıkar ve 2-3
günde (sıklıkla birkaç saat içinde) kaybolur. Kısmi veya tam bellek yitimi olabilir.
TRAVMA SONRASI STREST BOZUKLUĞU
Kişiyi tehdit eden ya da yıkıcı nitelikte olağandışı stresli bir olay ya da duruma karşı,
gecikmiş ya da uzamış olarak ortaya çıkan uzun ya da kısa süreli bir yanıttır. Bu olayın hemen
herkeste ciddi bir sıkıntıya yol açabilecek niteliktedir (örneğin doğal veya insanların neden olduğu
yıkımlar, savaş, ciddi kazalar, başalarının vahşi bir biçimde öldürülmesine tanık olmak, işkence,
terör, tecavüz veya benzer saldırıların kurbanı olmak).
Kişilik özellikleri (örneğin kompulsif, astentik) gibi yatkınlaştırıcı etkenler ya da kişide
önceden bir nevrotik bozukluğun bulunması, bu sendromun gelişimi için eşiği düşürür ya da gidişi
alevlendirir. Fakat bunlar hastalığın ortaya çıkışı açıklamada gerekli ve yeterli değilidir.
Tipik belirti, geri dönüşler (“flashbacks”) ve rüyalarla travmanın yineleyici bir biçimde
yaşanmasıdır. Zemindeki ise inatçı bir “duygusuzluk” hali ve duygusal küntleşme, diğer
insanlardan uzaklaşma, çevreye karşı tepkisizlik, haz alamama ve travmayı hatırlatacak
etkinliklerden ve durumlardan kaçınma vardır. Travmayı hatırlatacak her türlü söz ve hareketten
korku duyulur ve kaçınılır. Ender olarak, travmayı veya travmaya karşı ilk tepkiyi aniden anımsatan
ya da canlandıran bir uyaranla tetiği çekilen dramatik, akut korku, panik veya saldırganlık nöbetleri
olabilir.
Otonomik bakımdan bir aşırı uyarılmışlık ve tetikte olma durumu, artmış irkilme tepkisi ve
uykusuzluk vardır. Yukarıda sıralanan belirti ve bulgulara sıklıkla bulantı ve depresyon eşlik eder ve
intihar düşünceleri de ender değildir. Alkol ve bazı ilaçların aşırı kullanımı, sorunu karmaşıklaştıran
bir etmendir.
Başlangıç, travmadan birkaç hafta ya da birkaç ay sonra ortaya çıkar (bu süre ender olarak
6 ayı geçer). Dalgalı bir gidiş gösterir fakat olguların büyük bir çoğunluğunda iyileşme beklenebilir.
Az sayıda hastada süregenleşme olabilir ve yıllarca süren rahatsızlık kalıcı bir kişilik değişimine
geçiş gösterebilir.
Şiddete maruz bırakılan kişilerin ve grupların yaşadıklarını dillendirmesi ve bunların
işitilmesi yaşanan olumsuzlukların onarılması için zemin oluşturur. İnsan eliyle yaratılan travmalarda
travmatik eyleme katılmayanların, yani seyircilerin tutumu benzer davranışların artmasını veya
azalmasını etkiler.